(Afyon Karahisar Caz Festivali- Pinhani Berlin Konseri- Swing A La Turc Malta Müzik Festivali Konseri)

Afyon Karahisar Caz Festivali Faciası

Yahya Dai Quartet ile 2011 yılında Afyon Karahisar Caz Festivali’ne çalmaya gidiyoruz. Daha kolay olacağını düşündüğümüz için benim arabamla gitmeye karar verdik. Ne olduysa bundan sonra oldu zaten.

Yahya Dai, Ercüment Orkut, Kağan Yıldız ve benden oluşan bu dörtlü kadro yola Ercüment’siz çıktı, kendisi askerliğini Ankara’da bitirip trenle doğru Afyon’a geçecekti. Toplanıp gecenin bir vakti benim konserim bittikten sonra yola çıktık, kazasız belasız Afyon’a vardık. Uyuduk ve konser için hazır duruma gelince lobide buluştuk. Festivali düzenleyen Hüseyin Başkadem ile selamlaşıp çalacağımız yere yollandık. Tren garında çalıyorduk. İnanılmaz kötü bir davul seti, yerde kaymasın diye halı yok, ses tesisatı çok kötü. Bu kadar yolu bunun için mi teptik diye moralimiz çok bozuldu. Trenin yolcu indirme saatinde çalıyoruz.

Trenden inenler sanki biz hiç orada çalmıyormuşuz gibi geçip gittiler, bizi dinleyen iki üç kişi kaldı, şahaneydi yani. Neyse, konser bitti biz de sabah erkenden yola çıkacağımız için Hüseyin’le lobide buluştuk. Orada çok güzel bir kazık yedik. Yahya sağolsun hiçbir konuşmayı yazılı olarak yapmayıp telefonda sözlü olarak yaptığı için Hüseyin kişi başı alacağımız ücreti tüm gruba verince öylece kaldık. Sonunda muhabbeti hiçbir yere bağlayamadık, bir bardak soğuk suyu içip yattık uyuduk. İstanbul’a kadar bizim iyi hissetmemizi sağlayan tek şey Ercü’nün 6 aylık askerliğini bitirip tekrar yanımıza dönmüş olmasıydı.

Pinhani Berlin Konseri

İstanbul’a geldiğim günün akşamı ya da ertesi gün, tam hatırlayamıyorum, Berlin’e Pinhani ile çalmaya gitmem gerekiyordu. Ya birinin vizesi çıkmadı, ya da Cem Aksel’in Bülent Ortaçgil konseri vardı, benden yardım istediler. Oturup tüm parçaların notunu aldım ve konsere hazırdım. Oradan da Münih aktarmalı Malta’ya festivale yetişmem gerekiyordu. Yani hiçbir yerde oyalanacak vaktim yoktu. Cihangir’de yaşadığım dönem. O zaman da Seval ile evliyiz. Akşam üzeri motora atlayıp Atatürk Havalimanı’na gittim. Dış hatlara girip çocukları neredeler diye aradım. Zaten ‘Simit Sarayı’nın oradayız deyince bir kıllandım. Beş dakika buluşmaya çalıştık ama buluşamayınca anladık ki onlar Sabiha’da ben Atatürk’te ayrı düşmüşüz. Alışkanlıktan kimse de bana nereden uçtuğumu söylememiş, biletleri de istememe rağmen yollamamışlardı. Ben de tıpış tıpış eve döndüm. Seval de tam güzel bir kırmızı şarap açmış, peynirler kesmiş, yapacak bir şey yok, oturduk ne varsa içtik. Ertesi gün uçabildim Berlin’e. Önce otele gittim, birkaç saat uyurum dedim ama beceremedim. Attım kendimi konser salonunun önündeki parka. Güzel bir sosis ve bir beyaz bira alıp etrafta koşturan tavşanları izlerken birkaç biraz devirdim. Berlin Opera binasındaydı konserimiz sanırım. Aynı gün büyük salonda Sezen Aksu konseri vardı, biz de üst katlarda bir salonda çalıyorduk. Soundcheck’imizi yaptık. Gelenekmiş, bir parçada herkes enstrümanları değişiyormuş, Hele Bi Gel’de ben basgitar’a geçtim, öyle çalıp bitirdik konseri. Afyon’un üzerine iyi geldi Berlin’de olmak, çalmak.

Malta Müzik Festivali Konseri

Sabah uerken uyandım, Berlin-Münih_Malta aktarmalı uçuşum vardı. Münih’e vardım ve kahvaltımı orada yine sosis ve bira ile yaptım, şahaneydi. Beklerken birkaç bira devirip uçağa bindim. Tabi hiçbir şeyden haberim yok, kulağımda müzik uyuklayarak geçti zaman. Uçak indi. Ben de çıkışa yöneldim. O zamanlar telefonumun interneti de açık değildi. Şenol Filiz’i aradım ‘’Abi ben geldim’’ deyince ‘’Edizciğim beklediğimizden bir saat önce gelmişsin, nasıl olur’’ dedi ve olaylarda üçüncü aşamaya geçmiş oldum ☺

Organizatör aradı, ne yazıyor etrafında neredesin dedi, ben de anlattım, çıkışta beklediğimi söyledim, o da yola çıkıp almaya geliyorum dedi, telefonu kapattı. Geldiğinde tekrar aradı ve birbirimizi bulmaya çalıştık. Eczane’nin orada buluşalım dedi, gittim, önünde araba sergileniyor, oradasın değil mi, evet oradayım. El sallıyorum görüyor musun, evet o sen misin, ben de sallıyorum, diyorum… O değil, önümdeki arkamda birine el sallıyor. Böyle bir aşağı bir yukarı, birbirimizi bulamadık. Information Desk’teki kadına neredeyim diyorum. Arrival diyor. Tamam da burası neresi diyorum, Dış Hatlar geliş diyor. En son ‘’Dünyanın Neresindeyim’’ dedim, anlamadı. Bir polise verdim telefonu, bizim organizatör telefonu geri aldığında şu cümleyi kurdu: Sen Malta’ya gelmemişsin, Sicilya adasında Catania’ya inmişsin! 

Nasıl??????????

Al başına belayı. Meğer uçak bilette veya herhangi bir yerde yazmadığı halde arada dolmuş gibi Catania’ya inip sonra devam ediyormuş. Şahane haber!

Seval’i aradım, o kadar çok güldü ki, telefonu yüzüne kapatıp Aslı’yı aradım. (Kolektif İstanbul). Aslıcıım Seval gülmekten bana yardımcı olamıyor, sinirim bozuldu, ,zerimde 50 euro var, banataksi ile gidip gelebileceğim maksimum 50 euro harcayacağım bir mesafede otel bulabilir misin dedim, 24’e gidip geleceğim bir otel buldu sağolsun. Otele girdim, sinirim bozuk, tüm palnlar bozulmuş. Adam bana uyduda şu kadar kanal var bilmem ne anlatıyor. Dedim bana wifi lazım acilen. Odaya girdim ve o akşam hiçbir yere çıkmadan nerede olduğuma baktım. Meğer Etna Yanardağı’nın dibindeymişim. Bir onun patlamadığı kalmıştı. Ertesi gün sokağa çıktığımda moral ve motivasyonum yüksek olarak mutlaka tekrar gelinmesi gereken yerlerden diye kafama not ettim. Binaların xeminden iki metreye kadar olan bölümleri griydi tüm şehirde. Etna patladığında tüm şehri kül kaplıyormuş, acayip bir durum yani. Catania deniz kıyısında olduğu için pazarı da muhteşemç Harika deniz ürünleri satıyorlar. Ama tüm şehir bir iki saatte geziliyor ve her şey bitiyor. Benim yüzümden bir önceki gün olan konser iki gün sonraya, festivalin kapanış gününe atıldı. O yüzden akşam uçup boş gün olarak geçirecektim. Akşama kadar oyalandım, yemek yedim, parkta bankta uyukladım ve akşam havaalanına dönüp uçağa bindim.

İndiğimde beni kaşılayan 70’lerinde bir abla gülmekten bana selam veremedi. ‘’Uçakta yanlış yerde inen sensin yani’’ deyip sürekli gülüyor. Hay allahım. Sinirim bozuldu. Arabasına bindik, yeni kullanmayı öğrenmiş sanırım, benim taraftaki yan ayna kırık. Göbeğe yanlış girdiü bir araba üzerimizden geçiyordu benim taraftan. Bitecek gibi değil yani bu cenabetlik. Neyse ki otele vardım ve Önder Focan, Şenol Filiz ve Erdal Akyol ile lobide buluştuk. Güle güle hikayeleri anlattım. Ertesi gün bize adanın önemli tarihi yerlerini gezdirdiler, yerel müzisyenleri dinlettiler. Haçlı Seferleri esnasında Osmanlı’ya karşı zafer kazanan şövalyelerin anısına bir bira üretmişler. Osmanlı’yı yendik birası. Arkasında tarihler vs yazıyor. Bol bol ondan içtik. Pazar günü de Yetmez Ama Evet’çilerin desteği ile Akp tekrar seçim kazanıp bizim bu karanlık günlere sürükleyeceği günlere yürüyordu. Ne acayip dönemmiş. Tüm bu saçmalıkların üzerine seçim de öyle sonuçlanınca tadımız tuzumuz iyice bozuldu. Konser güzel geçti, festivalin kapanış konserini çalmış olduk. Başımıza bir şey gelmeden İstanbul’a döndükç Zaten daha ne gelebilirdi ki…

Bir sonraki konser yazısında görüşmek üzere…

Gösterilecek yorum yok.